13 Mart 2015 Cuma

5. bölüm

Yoğun bakımda geçirilen 30 günün ardından 1.500 gr'ın altında ve 32. haftadan önce doğan her bebeğe ROP (retinopathy of prematurity-prematüre retinopatisi) muayenesi yapılır. Bu muayenede, bebeğin gözlerindeki damarlanmanın ne denli düzgün geliştiği gözlemlenir. Bu hastalığın uluslararası bir ölçüleme sistemi vardır. Evre 0'dan 5'e kadar bir skalada incelenir. Bu anlamda 0,1 çok önemli değilken, 2 çoğunlukla kendiliğinden iyileşir. 3.evrede ise lazerle müdehale gerektirir. 4. evre ise oldukça tehlikelidir, kısmı retina dekolmanı oluşmuştur ve açık ameliyat gerektirir, körlüğe yol açabilir. 5. evre ise en ileri olandır, tam retina dekolmanı gerçekleşmiştir ki çoğu zaman açık ameliyatlarla dahi iyileştirilemez.

Sarp'ımızın ilk ROP muayenesi hastanenin anlaşmalı olduğu bir profesör tarafından yapıldı ve aynı kişi hastaneden çıkıp 40. haftayı tamamlayacağımız zamana kadar Sarp'ı takip etti. Ancak hayatımızın en büyük şoklarından birini yaşamamıza neden oldu.

İlk ROP muayenesinde, 3. evrede yanlış damarlanmanın basladığını 1 hafta sonra tekrar kontrol edilmesi gerektiği söylendi. O bir hafta geçmek bilmedi, iyiye de gidebilir kötüye de dendiği için içim içimi yedi. Bir hafta sonraki kontrolde iyiye gittiğini ve herhangi bir müdahaleye gerek kalmadığı söylenince sevinçten uçacak gibi oldum. Tabi sonradan öğreneceklerimizden habersiz gerçek olmayan bir sevinçmiş yaşadığımız. Hastaneden taburcu olduktan sonra aynı doktor Sarp'ı kendi muayenehanesinde kontrol etti ve göz gelişiminin normal bir bebek gibi olduğunu; korkacak bir durum olmadığını söyleyerek, sırtımızı sıvazladı.

Ancak Sarp'ın ilk çocuk doktoru Prof Dr. Eren Özek, kendisine ne kadar teşekkür etsem azdır, Sarp'ın bugünleri görmesindeki en büyük katkısı olan kişidir, Sarp'ı Prof. Dr. Murat Karaçorlu muayene etmeden bu tespite inanmayacağını söyledi. Murat beyden randevu almak ise imkansızdı, mart ayında aradığımızda hazirana randevu verdiler. O zamana kadar Sarp çoktan kör olacaktı. ROP muayenesinin önemi, bebek gestasyonel olarak 45 haftalık olana kadar müdahale edilmesi gerektiği. 45. haftadan sonra geri dönüşünüz ne yazık ki yok. Eren hn, kendisi özel olarak arayarak Sarp için randevu aldı.

Murat Bey, Sarp'ın gözlerini kontrol ettikten sonra bize doktorun nasıl bir tedavi önerdiğini sordu. Eşim ve ben şaşkına dönmüş bir vaziyette, hiçbir tedavi önermediğini Sarp'ın gözlerinin normal olduğunu söylediğini belirttik. O an, Murat Bey bembeyaz oldu, odadan çıktı ve kendi odasına gitti. Sonradan çocuk doktorumuz Eren Hn'ın söylediğine göre kendisini arayıp ben bu durumu aileye nasıl söyleceğim demiş. İnanabiliyor musunuz? Sarp'ın bir gözünde 3, diğer gözünde 4. evreye yakın retinopati gelişmiş. Böyle bir hatanın yapılması oğlumuzun kör olmasına sebep olabilirdi. Eren Hanım, bizi zorlayıp Murat Bey'i özel olarak arayıp Sarp'ı görmesini istemese biz şu an ne halde olurduk? Ne fizik tedavi, ne özel eğitim, ne duyu terapisi.. Hiçbir şey bir çocuğun görmesi kadar önemli değil.

Murat Bey tekrar yanımıza geldi ve Sarp'ın acilen lazer olması gerektiğini, bir gözünü lazerle kurtarabileceklerini ancak diğer gözünün açık ameliyata gerek duyabileceğini; açık ameliyat olsa bile sınırlı görme şansı olduğunu söyledi. İçim yandı, gözyaşlarım boğazımda düğümlendi, içimdeki fırtına hiç dinmeyecek gibiydi...
4. bölüm

Yedi günü geride bıraktık.. Sarp'ımız yaşayacak.. İnsanoğlu nankör, başta sadece yaşasın isterken, şimdi yaşayacak ama nasıl sorusunu soruyordum kendime. Doğumunun ikinci günü beynindeki bir kanamadan ve akciğerindeki bir enfeksiyondan bahsetti doktorumuz. Tabi o zaman aklımdaki tek düşünce oğlumun yaşamasıydı. Geri kalan her şeyi geriye atmıştım. Şimdi o geriye attıklarımla boğuşuyordum. Geçirdiği intraventriküler (beyin içerisindeki ventriküllerin-su dolu boşlukların- içerisine olan kanama) beyin kanamasıydı. Kuvvetine göre 1'den 4'e kadar derecelendiriliyordu. O zaman şimdiki kadar konuya hakim olmadığım için doktorun dediği kadarıyla yetiniyordum; belki de daha fazlasını bilmekten korktuğum için. Yaklaşık 2 ay sonra Sarp'ın kanamasının en ileri derece olan 4. derece intraventriküler beyin kanamasını öğrenecektik. Bu kanamayı durduklarını ancak beynine ne gibi bir hasar verdiğini zamanın göstereceğini söylediler. Bu nasıl bir boşluktur, nasıl bir bilinmezliktir anlatmam mümkün değil. Belki de ömür boyu sekelleri kalacak, belki konuşamayacak, hareket edemeyecekti...

Doktorların hep söylediği öncelikli olan akciğerlerinin gelişimi ve anne sütünü tolere etmesiydi. Bu sebeple beyin hasarının ne olacağı onları çok ilgilendirmiyordu. Onlar için bebeğe nefes aldırmak, kalbinin çalışmasını ve beslenmesini sağlamaktı. Daha sonraki aylarda başımıza geleceklerden habersiz yolumuza devam etmeye çalışıyorduk. Sürekli olarak akciğerlerini ve beynini kontrol ediyor, ultrason çekiyorlardı. Tüm bunlar yapılırken, Sarpım 1170 gr'dan 900 gr'a kadar düşmüştü. Ancak hep böyle olduğunu daha sonra toparlama evresine geçeceğini söylüyorlardı. O umutla sütümü biriktiriyordum, daha sonra yetmeyecek paşama bu sütler diye kendimi motive etmeye çalışıyordum.

İlk bir ayımız böyle çalkantılarla geçti, sürekli ağlayarak, doktorumuzdan gelecek en ufak bir haberi bekleyerek, umut ederek, dua ederek..

Bir ayın sonunda Sarp, sütümü ilk kez tolere etti ve o günden sonra kendi nefes almaya başladı, hiçbir desteğe ihtiyaç duymadan. Anne sütünün mucizesine o gün inandım, Allah'ım bize bu mucizeyi gösterdi. Doktorumuzun söylediği, 30 gün solunum desteği alan bir bebeğin hayat boyu kronik akciğer hastası olacağıydı. Sarp tam 30. günde solunum makinesine elveda dedi ve o günden sonra bir daha hiçbir zaman ihtiyacı olmadı. Bundan sonra da olmaz inşallah